

ISRAELI TURKS
JEWS FROM TURKEY IN ISRAEL
יוצאי תורכיה בישראל



BIZE GELEN YAZILARDAN.
Belkıs Kübra Afşar
I
I
ÖDÜLÜN GERÇEK SAHİBESİNE
Sahneye ödülünü alması için yılın en başarılı iş adamı davet edilir.Alkışlar salonu inletirken içerde gözyaşları duygu seliyle boğulmuş bir kadın alkış yağmuruna tutmuştur ödül sahibini.Şelomo mikrofonu alır ve söze başlar:Bu ödül bana ait değil çok değerli misafirler.Bunun asıl sahibesini; açıklamadan önce izin verirseniz size bugün biraz kendimden bahsedeceğim.
Çok yoksul bir ailede dünyaya gözlerimi açtım .Babam çok çok iyi bir insandı.O;tam bir melekti; ama gel gelelim çok becerikli biri değildi.Genelde hep işlere girer ve ne olursa bir anda işsiz kalırdı.Annem bilirdi onun çok yetenekli olmadığını; ama her defasında :Canım kocacığım ;sen süpersin .Sorun sende değil.Sana güveniyorum.Sen ne yaptığını bilirsin evimizin direği .Seninle gurur duyuyorum .Seni işten çıkaranlar kaybetti.Sen değil,diyerek onu hem çok SAYARdı hem de yüceltirdi.
Babam da ondan aldığı şevkle; yılmadan yeni işlere girerdi.Annem;evimizin herşeyiydi.Geceleri dikiş diker,para kazanır.Evi aslında o geçindirir; ama bunu bir gün bile eşine belli etmezdi.Hoşgörüyü onda öğrendik biz.Babama olan sonsuz sabrı ,evdeki uyumu sağlaması ile o mükemmel bir kadındı.Bizimse sahip olduğumuz en büyük SERVETimiz o tarif edilmez YUVAMIZIN içindeki sevgi ,saygı ve huzur zenginliğimizdi ki; nice trilyonerlerin,kralların dahi sahip olamadığı paranın satın alamayacağı bir hazinedir bu .İnanın o maddi yokluğun tavan yaptığı evimizde; mutluluktan gözlerimin parlamasının en büyük nedeni;babamızın ve annemizin birbirlerini çok sevmesi,sayması; bence bir çocuğun MUTLULUĞUnun formülü bu.
Şimdi her birşeyleri var ama yine de gözlerinin içi gülmüyorsa bu çocukların ;sorunu evdeki huzurda aramak lazım.Ben ve kızkardeşim gözlerimizin içi gülerek büyüdük o fakir evimizde.
Okulda ise maalesef çok başarılı biri değildim.Zeki olduğumun farkındaydım.Ancak aklım hep dışardaydı.Ders dinlemeyi sevmiyordum.Okulda iki kişi ile sorunum günden güne büyüyor ve bana hayatı çekilmez hale getiriyordu.Birincisi ;bana takan okul müdürü ile ve de o dönemin ileri gelen varlıklı ailelerinden birinin oğlu olan İzak'la çok sorun yaşıyordum.
Hep ben haklıyken :ye kürküm ye misali,o zengin olduğu için o haklı çıkarılıyordu.Bir gün eve geldim.Annem yüzümden sorunu anlamıştı.Ona açıldım:Anne bu hayat çok adaletsiz!Okulda İzak ile olay yaşıyorum;bugun haklı olduğum halde müdür ondan özür dilettirdi bana hem de herkesin önünde.Neden zengin insanlar;sırf bizden tek farkları daha fazla paraya sahip olmalarından dolayı üstün tutuluyorlar?Ben böyle bir toplumda yaşamak istemiyorum !!!,diye hışımla çıkıştım .
Annem:Bak canım oğlum;iki tip ağaç vardır:Biri selvi boylu çınar ağacıdır ve güçlüdür .Rüzgar onu çok etkilemez.Ancak kuvvetli bir rüzgar onu kökünden uçurur;çünkü esnek değildir .Şeker kamışı ise esnektir.Rüzgardan etkilenir ; ama kalkar ; esnek olduğu için hiçbir rüzgar onu söküp atamaz.Hayatta sorunlar hep var olacaktır .Şeker kamışı gibi eğileceğiz belki de ama sonra yeniden kalkacağız.Haklı olmak önemli değildir bazen.Esnek olarak olayları çözebilmek esas meseledir.
Sorun şu.Evet bugun o çocuk güçlü.Bazen alttan almalı,mevcut sorunu çözmeye hedeflenmeliyiz.Yaakov da haklıydı;ama sorunu çözmek için kardeşi Esav'ın önünde eğilmişti hem de yedi kere.İnan bana Tanrı da bu tutumu beğenir.Barışı sağlamak önemli bir erdemdir.Sefer Tora(din kitabı); esnek ama her daim dik duran şeker kamışı bitkisi ile yazılır esnek özelliğinden dolayı ödül olarak;sert olan ağaçla değil .
Çok bilinen bir anekdot vardır:Rüzgar ve Güneş; iddiaya girmişler bir insanın platosunu kim çıkartırabilir diye.Rüzgar kıs kıs gülmüş sertçe esmiş de esmiş.Adam tersine üşüyünce paltosuna daha çok sarılmış ve çıkarmamış.Sonra güneş gelmiş.Hava ısınmış ve adam da bunalıp paltosunu çıkarmış.Şiddete gerek yok.Olayları güzellikle,tatlı dille çözmek mümkün.Sonra yarının ne getireceğini bilemezsin.Sabret ve Tanrı'ya güven,demişti bana.
Annem beni yumuşatsa da soluğu ertesi gün okulda alacağından şüphem yoktu da.Müdürün oda kapısında konuşulanları duymaya çalışıyordum.Bir an kapı açıldı.İçeri çaycı girdi ve kapıyı hafif aralık bırakınca müdürün sözlerine kulak misafiri oldum ve bu cümleler ömrümce hafızamdan çıkmadı:Sizin oğlunuz tam bir baş belası.Dersleri kötü.Aklı fikri topta,dışarda.Bu çocuk okumaz.Bu çocuktan bir şey olmaz.Alın okuldan bir meslek öğrettirin.Bir de kalkmış bizim okulun okul aile başkanının oğlu ile dün kavga etmiş.Kim ki o?Olmaz!Bence okuldan alın bu haylaz işe yaramaz çocuğu !!!;deyişi kulaklarımdan asla gitmedi.Kimse benim annemi üzemezdi!O gün bir dönüm noktasıydı hayatımın.Kendimi derslerime verme kararı aldığım MİLLAT günümdü.En çok merak ettiğim de herşeyi duyduğumdan habersiz annemin tepkisinin ne olacağıydı.Bana ceza mı verecek ki ;hayatında hiç vermemiş biriydi merakla bekliyordum .
Benim dünya güzeli annem o akşam eve biraz geldi.Çok korkuyordum.O dönemde annelerde dövmek modası vardı.Bugün benim için o kadar kötü şeyler duymuştu:Tembel olduğumu...Ne yapacaktı?Çok utanıyordum.Ancak,yüzünde garip bir mutluluk vardı ve söze atıldı:Canım oğlum;bugun müdür senin çok yetenekli olduğunu ve bu okulda harcandığını ve çok daha iyi eğitimli bir okulda okuman gerektiğini söyledi bana.Çok haklı.Senin potansiyelinin ben de farkındayım.Geç bile kalmışım. Aslan oğlum benim.Akıllısın bunu biliyorum .Benim çok varlıklı bir dayım var.Bugüne kadar ondan hiç yardım istememiştim.Ona senin yeteneklerinden bahsettim.Durumu anlattım.Beni görünce çok sevindi .
Ondan sana okul bursu kaptım.Hemen gidip sıcağı sıcağına da senin kaydını yaptırdım.Yarın yeni okuluna başlıyorsun .Mazal Tov,gül kokulu oğlum benim.Şansın açık olsun.Karşına daima DOĞRU kişiler çıksın.Senin için herseyi yaparım ;çünkü sen mükemmel bir evladsın.Seninle gurur duyuyorum.Biliyorum başaracaksın.Sana tüm kalbimle inanıyorum ,der gözü yaşlı.Annem en çaresiz günlerimizde bile kibirli dayısından yardım almamıştı.Çok gururluydu.Ama bugun oğlu için tüm bu duygulardan arınıp, benim istikbalim için ,dayısının kapısına gitmişti.Anlayacağınız o gün ceza beklerken üstüne hayatımın en büyük ÖDÜLünü almıştım.Annemin bu anlayışlı tutumu,benim için dağları delecek hırsı ,motivasyonumu had safhalara ulaştırmıştı.Çok çalıştım onun bir daha üzüldüğünü görmemek için.Onu kimseye ezdirtmeyeceğime söz verdim kendi kendime.Hikayenin devamı nasıl mı oldu?Bana okulu zindana çeviren İzak ;babasının parasıyla yaşayan zengin ama başarısız biri olarak yaşamını sürdürüyor .
O yeni okula başladıktan sonra canla başla çalıştığım,annemin tecrübe dolu sözlerini hayat felsefem yaptığım ve de Tanrı'ya inancımı da katarak yola koyulduğum için işte bugun burdayım.Bu çocuktan birsey olmaz;diyen okul müdürüme teşekkür ederek izninizle bu ödülü,gerçek sahibesine: CANIM ANNEME vermek istiyorum :En büyük ŞANSIMA;bu ödül KADINLARIN İNANILMAZ GÜCÜne adansın.Herşey onların elinde ! ,diye belirtir .Alkışlar salonu inletirken annesi yer alır oğlunun yanında kalbi sevinçten uçarken gözleri mutluluktan hıçkıra hıçkıra gözyaşı dökerken...
Sevgi ve saygı ;çok önemli iki sihirli merhem.Bu hikayedeki çocuğu annesi o gün paylamış ,sert tepki göstermiş olsaydı ne kazanacaktı?O ise akıllı olduğu için sorunun çözümüne hedeflendi,sorunu büyütmeye değil.Küçük birer çocuk da olsalar sayılmaya çok ihtiyaçları var sevgi kadar...
Ah şu kadınlar yok mu?Hemcinslerim diye söylemiyorum ama etkileri o kadar şiddetli ki; gerçekten Tora'mızda da yazıldığı gibi:İyi bir kadına(eşe) sahip olmak en pahabiçilmez mücevherlere sahip olmak gibidir .Onun enerjisi evin jeneratörü gibi eve sürekli güç sağlar.Öyle bir kadına rastlamak da çok büyük bir şanstır .O ; eşini evinde kral gibi hissettirir ; çünkü bilir ki o zaman kendisi de KRALİÇE olabilecektir .
Tora; erkek baştır; kadın boyun,derken başı doğru yöne çevirenin boyun olduğunu çok güzel vurgulamaktadır.
Evlerimizde her daim huzur,neşe ,birliktelik ve bol SEVGİ olması dileğiyle
Luiza Uçki
LUIZA UÇKİNİN BAŞKA BİR YAZILARI
1- İSRAİL’DE TÜRK OLMAK Belkıs Kübra Afşar
İsrail denince akla ilk gelen nedir? Şöyle bir düşününce kuşkusuz dünya da sert politikasıyla, askerleriyle savaşı çağrıştıran bir ülke gelir. Ama ben size bir kez daha düşünmenizi, hatta İsrail’in sosyal yaşamını görmenizi tavsiye ederim. Bu ilk yazımda özellikle Türklerin sosyal yaşamından biraz bahsetmek istiyorum sizlere.
İsrail’de Türkiyeliler Derneği var, benimde sonradan haberdar olduğum bu derneği İsrail gezimde yakında görme hatta oradakilerle tanışma şansım oldu evet bunu bir şans olarak gördüm. İsrail’e yerleşmiş olan Türkler tarafından kurulan, Türk dostluk ilişkileri adına fedakarca çaba harcanan bu dernek yöneticileri arasında; İbrani Dili ve Edebiyatı öğrencilerinin yakından tanıdığı online İbranice derslerinden istifade ederek, derslerine büyük ölçüde kolaylık olan ve ayrıca İbranice öğrenmek isteyen herkesle yakından ilgilenerek İbrani dilini yayma konusunda hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan, Moiz Sustiel hocamız da vardı. Kendisinden Türkiyeliler Derneği faaliyetleri konusunda detaylı bilgi aldım. Bizimle dernekte yakından ilgilendi. Türk gecelerinin yapıldığı bu dernekte, Türk kültürünü yakından tanımak mümkün.
Diğer Türk Yahudileri de bizimle yakından ilgilendi. Türklerin sıcak kanlı tavırlarını burada da bir kez daha görmüş olduk. Buradaki üyelerin tek amacı, İsrail Türkiye arasındaki buzları eritip Türkiye de var olan İsrail önyargısı düşüncesini dostluk, barış çerçevesinde yok etmek.
İsrail’deki Türk Yahudileri, geleneklerini mümkün olduğunca sürdürme ve çocuklarına bunu öğretme çabasındalar Türkiye’ye özlemlerini her defasında dile getirerek buradaki Türkiyeliler Derneğinin onlar için büyük bir teselli olduğunu söylüyorlar. Özellikle, Türklerin yoğun bir şekilde yaşadığı Bat-Yam bölgesinde her adımda bir Türk’e rastlamanız mümkün. Sahilde dolaşırken Türkçe konuştuğumuzu duyan Türklerin hemen yanımıza gelip sohbet etmeye başlamaları Türklerin sıcak kanlı olmalarının bir göstergesi olarak görmek bizlere gurur verdi.
Buradaki sıcaklığı ve ilgiyi yakından görmenizi önemle tavsiye ederim. Derneğin faaliyetlerinin ve üyelerinin samimiyetinin diğer derneklere örnek teşkil edeceğini düşünüyorum. Bir kez daha Teşekkürler Türkiyeler Birliğine
Hitahdut Yotseı Turkıya be Israele….
==============================================================================
2-
YAHUDİ KÜLTÜRÜ
Yahudiler dünya’da en köklü kültüre sahip olan bir millet olma şansını günümüzde de ellerinde tutuyorlar. Kültür ve miraslarını nesilden nesile aktaran Yahudiler, kültürlerini gelenek ve göreneklerini bozmadan günümüze taşıyan ve bundan ödün vermeyen tek millettir diyebiliriz. Geçmişte bir çok milletinde, kültürlerini aktaramaması zamanla kaybolmalarına sebep olmuştur. Peki Yahudileri bu kadar bir birlerine kenetleyen şeyler nedir?
Tarih boyunca bulundukları toplumu geliştirmiş, ticari, eğitim ve tıp alanında büyük ilerlemeler kaydedip, bulundukları konumu en verimli şekilde değerlendirmiş olan Yahudiler, ne zamanki, toplumda ön saflara yerleşmişler milletlerin ileri gelenleri tarafından göze batmış ve rahatsızlık yaratmıştır ve kıskançlık, nefret duygusunu beraberinde getirmiştir. Bunun sonucunda Yahudilerin, bir topraktan diğerine sürülmesi kaçınılmaz olmuştur.
Yahudiler İspanyadan “kovma Fermanı” ile kovulduklarında da Osmanlı Devleti kendilerine kucak açmış, bizzat kadırgalar göndererek Yahudileri aldırmış Türk topraklarında yüzyıllar boyu misafir etmiştir. Bu hareketin karşılığı kuşkusuz Türk Yahudilerinin her fırsatta bunu minnetle dile getirmeleri olmuştur. Osmanlı topraklarında yüzyıllar boyu huzur içinde yaşayan Yahudiler, bu topraklara da yenilikler getirerek Osmanlı’nın gelişmesine de katkı sağlamışlar ve bu tavırlarıyla Osmanlı Sultanlarından takdir görmüşlerdir.
Şimdi nüfusları oldukça azalan Türk Yahudileri, Türk topraklarında ticari, ekonomi anlamında da bir çok başarı sağlamaya devam etmektedir.
Nitekim Tevrat’ın 29/7 ayetlerinde bildirdiği gibi “sizi sürdüğüm şehrin esenliği için uğraşın, bunun için bana, Yahova’ya yakarın, çünkü orası esenlikte olursa sizlerde esenlikte olursunuz. Şiarına büyük ölçüde uyan Yahudiler Talmud’da belirtilen “yaşadığın ülkenin kanunu senin kanunundur” sözünü de yerine getirmişlerdir. Hal böyleyken kültürlerini nasıl bu denli koruduklarına şaşırmamak içten değil.
=====================================================================================
3.
Belkıs Kübra Afşar
DÜNYA’DA İYİ ŞEYLERDE OLUYOR
Türk Basınından takip ettiğimiz İsrail’in sert politikası karşısında İsrail de güzel şeylerin ve varolacağı umudu taşıyan güzel şeylerde olması bizleri biraz daha geleceğe umutla bakmaya yönlendiriyor. Bunun yakın zamanda en somut örneklerinden biri de Yahudi koalisyonu tarafından Suriye mültecileri için topladıkları 148 bin dolar bağış Türkiye Musevi Cemaati’nin de katkısı da oldu bu bağışın Avrupa’ya sığınan Suriyeli kadın ve çocuklar için sağlık hizmetleri ve kıyafet yardımında kullanılacak.
Bundan önceki dönemlerde Yahudi koalisyon Ürdün’deki mülteciler için 500 bin dolar toplamıştır. Öte yandan, geçtiğimiz dönemde Batı Şeria’da aşırı ırkçı yerleşimcilerin Duma köyünde bulunan bir eve Molotof kokteyli ile saldırmaları ailede bulunan anne baba ve bir bebeğin ölümüyle sonuçlanmış sağ kalan Ahmed Devabişe’nin hastaneye kaldırılması olayı İsraildeki aşırı ırkçı karşıtı Tag Meir grubunu harekete geçirmiş, internet üzerinde Ahmed Devabişe ‘ye 20 bin dolarlık bir bağış kampanyası düzenlemişlerdi. Kampanya birkaç saat içinde büyük yankı bulmuş 45 bin dolara ulaşmıştı. Bu haberler İsrail de umut dolu günlerin başlangıcı olduğunu bize kesin bir dille kanıtlar gibi.. Dosluk ve barış tüm dünya da hakim olsun
=====================================================================================
4,
Belkıs Kübra AFŞAR
İSRAİL’DE SOSYAL YAŞAM
İsrail’e gittiğimde sosyal hayatın kurallarının özellikle insan hayatına önem veren toplumsal yasaların çok sıkı işlediğini fark ettim. Örneğin; trafik kurallarına uyma konusunda halk çok bilinçli ve bu konuda hiç esnek değiller. Kafeler de diyet uygulayanlar için tatlandırıcı bulundurmak neredeyse gelenek. Gittiğiniz kafeler de servis parası adı altında bahşiş ücreti ayrıca ödenir.
Yoldan geçen herhangi birine yol tarifi sorduğunuzda bütün içtenliğiyle size cevap verir en açıklayıcı dille yardımcı olur hele bir Türk ile karşılaştıysanız neredeyse sizi gideceğiniz yere kadar bırakır.
Asıl en fazla dikkatimi çeken herkesin bir köpeğe sahip olmasıydı. Telaviv de sokaklarda elinde köpeği olmayan birine rastlamak çok zor. Biri İsrailli ile sohbet ettiğimizde bize burada neredeyse her evde köpek beslenir diyor.
====================================================================
5.
Belkıs Kübra Afşar
YAHUDİ EDEBİYATI
İbranicenin gelişimi ve popülerlik kazanması 19.20. yüzyıllarda oldu. Ölü dil
olarak sayılan İbranice tamda bu yüzyıllarda dirildi hatta tüm Yahudi halkının
günlük konuşma dili olmuştur. Bu durum İbrani edebiyatının gelişmesine vesile
olmuş İbranice yazar sayısını artırmıştır.
Modern İbrani dili ve edebiyatının kurucusu olarak bilinen Mendele Mocher
Sforim eski İbrani dilinde yazılmış olan, Mişna, Gemera, Midraş dualarından
alınmış kelimeleri birleştirerek basit bir uslup geliştirmiştir. Modern İbrani Dili
ve Edebiyatının gelişmesinde Ahad Haam ve Bialik’in de önemli ölçüde katkısı
olmuştur.
20. yüzyılın 40’lı yıllarında Yahudi Edebiyatının Palmah nesli olarak bilinen
yazarları ortaya çıkmıştır ki bu yazarlar daha çok devlete bağlılık, Siyonizm ve
bağımsızlık konularını ele almışlardır. Palmah nesli edebiyatçılarının bir özelliği
de İsrail de doğmuş olmalarıdır. İsrail devletine sıkıca bağlıdırlar. Bu dönemin
en önemli ismi sayılan Moşe Şamir ‘dir.
Günümüzdeki Yahudi edebiyatçıları her ne kadar 19 ve 20. yüzyıldaki kadar
milliyetçi olmasalar da İbrani Edebiyatına ve Diline önemli ölçüde katkı
sağlamışlardır. Bununla birlikte, Avrupa ve Amerika’da yaşayan Yahudi
edebiyatçıları ve fikir adamları daha çok yaşadıkları ülkenin diliyle eserler
vermeyi tercih etmişlerdir ve daha az milliyetçi düşüncelerin olduğu eserler göze
çarpmaktadır. İbrani dilinin Edebiyatını geliştirmek ise İsrail de yaşayan
Yahudilere kalmıştır.
===================================================================================
Son kale: TÜRKİYE!!!!
(Metin Delevi)
Büyük çoğunluğunu Sefaradların oluşturduğu Yahudi cemaatinin çeşitli etkenlere bağlı nüfus azalması nedeniyle Türkiye, Balkanlardaki ‘son kale’ olma özelliğini daha ne kadar koruyabilecek? Günde bir kişilik azalma varsayımıyla bile, 1492’de başlayan Sefaradların Balkanlardaki serüveni yakın bir dönemde bitecek gibi görünüyor.
“Judeo-Espanyol, Sefarad Kültürü’nün en önemli ‘mirası’ kabul edilmekte. Gerek bu lisan, gerek diğer geleneksel Sefarad değerleri çeşitli Yahudi cemaatlerine göre bazı farklılıklar gösterebilir. Bilindiği gibi, 1492’de başlayan, İspanya ve daha sonra Portekiz sürgünlerini izleyen dönemlerde Yahudiler çeşitli topraklara yerleşmiş, bir kısmı Avrupa’da kalırken, bazıları Kuzey Afrika’ya ve büyük bir bölümü de Osmanlı İmparatorluğunun geniş topraklarına dağılmışlardı.
Daha sonraları, Latin Amerika’ya, ABD’ye ya da dünyamızın değişik uzak köşelerine yerleşenler olduğunu da biliyoruz.’Sefarad Kültür Mirası’ ele alındığında, bunca zamana ve kıtalar arası mesafelere, farklılıklara rağmen, günümüzde de Sefarad toplumlarında, temelde geleneksel ve dinsel benzerlikler görebiliriz. Bunu ‘Yahudi Anne’ kavramına dayandırmak gerekir.
Tarih boyunca Yahudi Anne, geleneksel mirası korumada en önemli rolü üstlenmiş, bunu asırlar boyu sürdürmüştür. Bunca nesil, Judeo-Espanyol’u annelerinden, yani bilinen deyimle ‘de boka de madres’den öğrendi. Anneler sayesindedir ki, bugün bile, dünyanın çeşitli köşelerinde atalarının lisanını konuşanları görebiliyoruz.
Judeo-Espanyol ya da günümüzde sıkça kullandığımız Ladino, nostaljinin ve sürgünün lisanı, yani, İber Yarımadasından kovulan Sefaradların kullanmış olduğu lisandır. Ladino, bir bakıma geniş Osmanlı topraklarına yerleşen Sefaradların, Müslüman, Rum vs ile komşulukları sonucu doğmuştur diyebiliriz. Bu nedenle ‘Sürgünün lisanıdır’ terimini kullanmak yerinde olabilir.
Bazı belgelere göre, 1492 göçünü izleyen, yaklaşık iki yüz yıl boyunca, Sefaradlar İspanyolcayı korumayı başardılar. Doğal olarak, zamanla, yerleşmiş oldukları ülke ve etraftan etkilenerek yeni sözler, deyimler katmışlar bu İspanyolcaya... Günümüzde, 1930-45 yılları arasında doğanlar, daha önceki nesiller gibi, birinci lisan olarak, aynen Judeo-Espanyol’u düzgün konuşmakta, okumakta ve yazmakta. Onların yetiştirdiği neslin bir bölümü de lisanı, birinci dil olarak değilse bile, konuşabiliyor, yazabiliyor... Ama??? Bu durumda, ister istemez, aklımıza başka bir soru geliyor: ‘Acaba Judeo-Espanyol yaşamını sürdürebilecek mi?’ Elbette zaman ve tarih bunun yanıtını verecek. Amacımız objektif bir bakışla bugünkü durumu değerlendirmek.
Ne var ki, lisanın yanı sıra, Sefarad dinsel ve folklorik gelenekleri, müziği, mutfağı ve çok değerli eski belgeler, çeşitli yazılar, edebi türler ve yaşlıların anıları vs... özetle, atalarından kalan bir ‘Sefarad kültür miras’ı var. Pek tabii, bu kültür zenginliğini ayakta tutma, gelecek kuşaklara devretme çabaları süregelmektedir. Bu bağlamda, birkaç yıl önce, çoğumuzun yakından bildiği Centropa projesi çalışmaları başladı. Merkezi Viyana’da bulunan Centropa, Orta ve Doğu Avrupa’da yerleşmiş Yahudi cemaatlerinin 20. yüzyıldaki yaşamlarını araştıran ve belgeleyen bir kuruluş.
‘Witness to a Jewish Century / Yahudi Yüzyılına Tanıklık’ adındaki bu proje kapsamında, belirli bir yaştaki kişilerle görüşmeler yapılmakta. Anıları, gelenekleri kaydedilmekte ve olanak dâhilinde, dönem resimleriyle desteklenerek, değerli belge ve bilgilerin yok olmaları engellenmekte. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde başlamış olan bu proje, Türkiye’de de yaşama geçirildi.
Ayrıca, diğer bir çalışma da gerçekleştirilmiş bulunuyor: ‘Ladino Database’ projesinin konsepti ve amacı, ana dili Ladino olup, onu iyi konuşan mümkün olduğunca çok kişi ile söyleşi yapıp, Judeo-Espanyol lisanında bol malzeme toplamak... Konuşmacılarda aranan tek koşul, Ladino’yu iyi bilmeleri. Kaydedilen konuşmalar, mot-a-mot /kelimesi kelimesine transkripsiyon yapılarak, bilgisayara aktarılıyor. Bu aşamadaki çalışma, söyleşileri gerçekleştirmekle görevli ekip için, çok dikkat, zaman ve sabır isteyen bir süreç. Sonlandığında, sesli ve yazılı, Judeo-Espanyol bir materyal oluşuyor.
Bu noktada ‘Centropa’ ve ‘Ladino Database’ birbirinden ayrılıyor. Centropa’da konuşulan lisan önem taşımamakta; belgeler, ses kayıtları, resimler belirli bir merkezde toplanıp, metinler İngilizceye çevrilmekte ve dergi formatında basılarak arşivlenmekte. Ladino Database çalışmasında, eldeki malzeme özel bir bilgisayar programıyla araştırmacıların hizmetine sunuluyor. Bu şekilde anında sesli ve yazılı, önemli bir Ladino arşivine ulaşılıyor. Ladino Database programında, görüşmeleri yapıp soruları yönelten, konuşmaları teybe kaydeden ve kelimesi kelimesine çözen ekibin de Judeo-Espanyol’a vakıf olmasının yanında, bilgisayar kullanabilir olması da gerekiyor.
Sefarad kültürünün ve Judeo-Espanyol’un arşivlerde yaşaması cidden heyecan verici bir olay olsa gerek.“
Kaynak:Sevivon (Metin Delevi)
================================================================================
LUIZA UÇKİ
ŞANSSIZ ŞANSLI
Çok değerli okuyucularım ;yine GERÇEK yaşamdan bir kesiti bendeniz kendi penceremden harmanlayıp pişirerek aktarmaya çalışacağım.
Dört erkek kardeş aynı evde dünyaya gözlerini açar.Çok güzel ,tadına doyum olmayan bir çocukluk döneminin akabinde ayrı kulvarlarda hayat yollarına devam ederler.Her biri ekmek mücadelesine atılır .
Bu arada evlenip birer yuva da kurmayı ihmal etmezler .Herşey çok güzeldir ; ama ;sadece içlerinden biri;Davit için yaşam çok da kolay değildir.Nereye elini atsa kurutur.Şemsiye işine girer.O sene yağmur yağmaz.
Mayo sektöründe çalışır.O yaz hava daima serindir.Böyle nice iş denemesi başarısızlıkla sonuçlanır
.Her Cuma tüm aile biraraya gelirler.Davit'e hep acıyan gözlerle bakarlar
.Ellerinden geldiği gibi yardım etmeye çalışsalar da hepsinin kendi aile sorumlulukları vardır .En büyük ağbileri söze atılır:Davit,o kadar melek gibi biri ki;hala inanamıyorum .Keşke ona daha çok yardımcı olabilsek ; ama bizim de bakmakla yükümlü olduğumuz kendi yavrularımız mevcut .Çok şükür üçümüzün durumu yerinde ama Davit öyle mi?Bu çocuk neden bu kadar ŞANSIZ?Küçükten beri o kadar mitsva(sevap) yapar .Anne baba sevgisi had safhada idi.Saygılı ,dürüst,iyi insan olma nitelikleri en fazla onda.Kalbi ;tertemiz bir pırlanta .
Gel gelelim yoklukla mücadele ediyor ve çok zor bir hayatı var.Çok üzülüyorum ona çok!,deyince diğer kardeşlerinden biri:Annemiz ne derdi:NEFSİME AĞIR GELEN HAYRIMADIR,diye düşünün demez miydi?Sıkıntı çok olursa ardındaki güzelliği de büyük olurmuş.Göreceksiniz o çok güzel günler geçirecek.Yarın ne olacak bilebilir miyiz ?Tanrı bir anda herseyi değiştirir ve şansını açar.Herşeyin bir vakti var.Rüzgar esecek ki; yaprak düşsün.Herşey güzel olacak .Tüm kalbimle inanıyorum ,der.
Ancak hiç birsey düzelmez .Aksine günden güne kötüleşir.Davit,bir Cuma akşamı baklayı ağzından çıkarır :Canım kardeşlerim,yengelerim ve yeğenlerim ;biz ailece bir karar verdik .Ülke değiştireceğiz.Herseyı denedim.Yapmadığım iş kalmadı.Olmuyor ve de olmuyor.Bir iş imkanı doğdu.Ailece oturduk ve iyice düşündük .Çok uzaklara gidiyoruz.Yeni yer ;şansımı da değiştirebilir.
Sizleri çok özleyeceğiz .Bizi hiç unutmayın .Olur mu?Bu akşam;ailece geçireceğimiz SON gecemiz.Çok güzel anılar biriktirdik beraber.Bunları da hafızalarımıza ve gönüllerimize alarak gidiyoruz.Her birinizi çok seviyoruz ve sizi ASLA unutmayacağız ,der.İçerde önce büyük bir sessizlik olur.Herkes donakalmıştır.Sonra sarılmalar ve ağlaşmalar başlar .Herkes çok üzgündür.İlk defa ailede bir ayrılık yaşanıyordur.Göz yaşları sel olmuştur.Kafalarda soru işaretleri mevcuttur:Bir daha Davit ve ailesini ne zaman göreceğiz ?
Yüreklere vuslat ateşi düşer.Gözleri yaşlı yolcu ederler canları gibi sevdikleri kardeşlerini ve ailesini.Artık bayramlar bile eskisi gibi olmayacaktır.Bunu çok iyi biliyorlardır.Uzun bir süre onun mektupları ile avunurlar.
Ardından Naziler Paris'i işgal ederler.Durumları yerinde olan üç kardeş herşeyin geçici olduğuna inanırlarken kendilerini bir gecede kamplarda bulurlar ve aileden kurtulan kimse olmaz .Şanssız diye nitelendirdikleri Davit ve ailesi ise zamanında Amerika'ya göç ettiği için yaşamlarını sürdürürler hiç zarar görmeden o korkunç savaşta....
İşte sevgili okuyucularım;kimin ŞANSLI kimin ŞANSSIZ olduğunu kimse bilemez sadece Tanrı bilir.Bize düşen görev:akışa güvenmek ,ne olursa olsun herşeyin ER YA DA GEÇ hakkımızda hayırlara vesile olacağına inancımızı kuvvetlendirmek.İşte tüm mesele bu
Herkese tasasız ,sıkıntısız,yüzlerde gülücüklerle,gönüllerde tatlı heyecanlarla beraber bol SEVGİ ,AŞK,NEŞE ve de çok bol ŞANS dolu birbirinden güzel günler dilerim .
Luiza UÇKİ
ALTIN MADENİ
Çok zengin tanınmış bir iş adamı çok önemli bir iş seyahatindeyken birden telaşlanır ve herkese
:Benim bugün bir mevlud okutmam lazım.Yakınlarda sinagog var mı?diye sorar.Hemen
araştırılır.Kaldıkları yere iki saat uzaklıkta bir sinagog vardır .Sağ kolu:İşinize karışmak gibi olmasın da
iki saat gidiş iki saat dönüş bir saat da dua sürse tam 5 saatolacak.İş çok önemli siz de biliyorsunuz .
Şart mıdır?Çok yakınınızın mı?diye sorar.Daniyel ona tahsis edilen Limuzinine binmiştir bile.Sağ
kolu Moşe'yi de alır.Tüm işleri bırakarak yola koyulur ve yolda
anlatmaya başlar :
Herkesin hayatı romandır kanımca.Bak yıllardır beraber çalışıyoruz .Bugün benimle ilgili tahmin bile edemeyeceğin şeyler anlatacağım sana.Ben yetimler yurdunda büyüdüm.Anne baba tanımadım .Hayattalarmış;ama bana bakamayacaklarına karar verip beni yurda teslim etmişler.
Onlar beni bıraktılar .Ancak,Allah ve onun seçtiği MELEK şeklindeki insanlar beni asla terk etmedi.
Zaten bütün mesele de bu.Yurttan yaş 18 olunca ayrılmalıydım.Orda beni çok seven,çalışma azmimi
fark eden müdürüm bana çok varlıklı birinin adresini verdi:Benim çok eski bir dostumdur kendisi.
Bu notu da ona ver.Göreceksin.Sana nasıl yardım edecek?dedi.Söylediğini yaptım.
O adrese gittim.Büyük bir holdinge aitti bu adres.Sahibini sordum.Müdürümün adını verdim.
Beni bir toplantı salonuna götürdüler.Patronları birkaç kişi ile oturuyordu .Notu okudu :Yeter ama ya ?
Kardeşim biz hayır işleri kotamızı doldurduk.Her sene Roş Aşana(Yılbaşı)Bayramı'nda Sinagoga giderim
ben ve bağışlarda bulunurum.Sonra o onun akrabası bu bunun akrabası.
Yetti ama! Seneye yılbaşı öncesi gel.Bakarız birseyler.Hadi canım,deyip herkesin ortasında beni o kadar
kötü bir şekilde utandırdı ki; sana anlatamam.Bacaklarımın titrediğini hissettim.Çok ağır geldi.Tüm
bakışları üstümde hissettim.Kimi acıyan kimi de fırsatçı gibi bakarak
süzdü beni.Buz gibi kalmıştım.Hiç beklemiyordum. Biliyorsun Tora'da:Bir insanı utandırmak onu öldürmekle eşdeğerdir ,yazılıdır.Gerçekten kanımın çekildiğini hissettim .Boğazıma bir düğüm saplandı.Çıkıp bir bankta oturdum:Tanrı'm neden?diyerek saatlerce ağladım .
Yıllar sonra sebebini çok iyi anlayacaktım.O zaman genç ve tecrübesizdim.Sonra taşlar yerine sırayla oturdu.
Bazı insanlar bazılarının SINAVI oluyor .O adam için ben bir sınavdım ve o bu imtihandan maalesef kötü not almıştı.Seneler sonra onların feci bir şekilde iflas ettiklerini duydum.O holdingin sahibinin oğlu birilerine
:Hala şoktayız!Ben ve babam tüm hayır kurumlarına tonlarca bağışta bulunurduk.Neden bu başımıza geldi anlayamıyorum?derken ona şunu demek istedim:
Sadece ŞOV yapmak için yardım ettiğinizi Tanrı da siz de çok iyi biliyordunuz .Allah vermesini bilir ALMASINI da.Yetimler yurdundan çıkmış gencecik bir çocuğu ;gösteriş yapamayacağınızı hissettiğiniz bir durumda ;gerçekten desteğe ihtiyacı olduğu halde onu utandırmak aşşağılamak cürettini kendinde bulmak,kendinizi o paranın,gücün ,dünyanın sahibi sanmak işte sorunuzun yanıtı bu.Neyse çok çaresizdim.Hırslı,gözü kara bir genç olarak o yörenin sinagoguna gittim.Biraz dua etmek geldi içimden.
İçerde orayla ilgilenen meraklı çok sevimli gabaylardan biri vardı.Tüm hikayemi dinledi.Benimle çok
ilgilendi :Bak evladım .Burada bir okul var.Oranın sınavından yüksek alırsan ki ben sende bu potansiyeli görüyorum .Oradan burs kazanırsın.Parttime işler var.Akşam çalışırsın.Şimdi gel bize.Seni benim hanımla da tanıştırayım.Sonra bir çare buluruz,dedi
.Evine gittik .Yoksul bir evdi bu.Kadın:Öğlen oldu .Yemek yer misin oğlum?dedi.Çok açtım;ama bir o kadar da gururlu:Yok çok tokum.Teşekkürler,dedim.Eşi Mösyö Salvator :Canım karıcığım senin o balığın lezzeti süper .Bir
parça getir,deyince kadın önüme balığı koydu.Ellerim titriyordu.Tabağı bir çırpıda temizledim.Suyunu bile içtim.Adam aç olduğumu çok iyi anlamiştı ama İNSANLIK katsayısı yüksek biriydi:Tatlım o senin
muhteşem tavuğunun tadına baksın .Bakalım ne diyecek?O da benim gibi bayılacak mı lezzetine?dedi.
Onu da silip süpürdüm.Mösyö Salvator benim aç olduğumu anlayınca beni KIRMADAN ,gücendirmeden
evdeki tüm yemeklerden ikram etmişti.Beni bir güzel doyurmuştu.O günkü yemekler basit,sıradan ;
ama benim için ŞÖLEN niteliğindeydi.Tadı hala damağımdadır.Mösyö Salvator:Aklıma süper bir fikir geldi.Burada bir şeker dükkanı var.İşçi arıyordu.Orada çalışıp gece de kalabilirsin.Sahibi tanıdığımdır.Elindeki müdürün yazısını da gösteririz.Ne yazılıydı orda ?diye sorar .Bakmak hiç aklıma gelmemişti
.Elime aldım:Çok değerli dostum ;bana bir gün bir yardıma ihtiyacım olursa seve seve sana gelmem gerektiğini defalarca vurgulamıştın.İşte o gün bugünmüş.Bu çocuk çok değerli biri.Elinden tutulursa çok iyi yerlere gelebilir .Ben onun için KEFİLİM.Gereğinin yapılmasını senden diliyorum .Pişman olmayacaksın.Sana bir ALTIN MADENİ yolluyorum .İlerde sen bana teşekkür edeceksin.Şimdiden tüm desteklerin için sana müteşekkirim.Saygılar,dostun;yazılıdır.
O an içimdeki tüm umutsuzluklar bir anda kanatlanıp uçarak sonsuz GÜVENE dönüşüverdi.Müdürüm bende
büyük IŞIK gördüyse ben dağları bile aşarım azmi aşılandı tüm vücüdüma ve bu sinyaller beynime kadar ulaştı.Yerimde duramıyordum.Hemen işe atıldım.Hem okudum hem çalıştım hem de kaybedecek hiç birşeyim
olmadığından da korkusuzca tüm fırsatların üstüne; düşünmeden gözü kara atıldım.Tanrı'nın yanımda olduğunu çok iyi biliyordum.İnan bana göz açıp kapayıncaya kadar kendimi şirketler zinciri olan başarılı bir
iş adamı olarak buluverdim .
Bu arada Mösyö Salvator'ların çocukları olmamıştı.Beni çok sevdiler.Her cuma akşamı ve her bayramda beni
evlerine davet ettiler.Ben de onları çok sevdim.Onlar bana Allah tarafından yardım etmekle görevli birer MELEKtiler.Bugun Mösyö Salvator'un mevlut günü.Benim için çok değerli olan bu kişi için herşeyi göze alırım da şu an onun için yapabileceğim tek şey buyken.Anladın mı beni şimdi dostum?diye açıklar gözü yaşlı ,gönlü
heyecanlı ,yaralarını sarmış ve doğru bildiği birşeyi yaptığını bilmenin tatlı huzuruyla yol alır bu vefa zenginliği sahibi başarılı adam.....
Çok değerli okuyucularım ;her hafta sizlere çok saygıdeğer Rav'larımın
bana aktardıkları öyküleri kendi yorumlarımla besleyip birazcık da
değiştirerek (kendi algıma göre) iletirken bu sefer İLK defa 🌟kendi
öykümü sizinle paylaşmak istedim.Bu hikayeyi yeni yeni sıcak sıcak
kaleme aldım.Umarım beğenirsiniz.
Her birinize SEVGİ,maneviyat zenginliği (asıl servetin bu olduğuna
inananlardanım) içinde çok MUTLU günler dilerim